Yapı Magazin
Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan: Sürdürülebilir Rekabette Enerji Verimliliği Şart

Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan: Sürdürülebilir Rekabette Enerji Verimliliği Şart

Öncelikle Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan’ı tanıyabilir miyiz?

Jeoloji Yüksek Mühendisiyim. 39 yıldır Kale Grubu’nda çalışıyorum. İş hayatıma, sektörün madencilik tarafında başlayıp, seramik tarafında devam ettim. 15 yıl Kalekim’de Genel Müdürlük yaptım, sonrasında 4 yıl, Yapı Grubu Başkanı olarak görevime devam ettim. Bu süreçte, iki dönem İZODER’de Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptım. Şimdi de Başkanlar Kurulu Üyesiyim. Aynı zamanda Seramik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkan Vekiliyim. SERSA Seramik Sağlık Gereçleri Üreticileri Derneği’nde Başkan Yardımcısı olarak üçüncü yılımdayım. İstanbul Sanayi Odası ve Çanakkale Sanayi Odası’nda Meclis Üyesiyim. Ayrıca Kale Grubu’nda Özel Organize Sanayi Bölge Başkanlığım bulunuyor. Türkiye İMSAD’ta Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevimi sürdürüyorum.

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yıldönümü sebebiyle yaptığınız açıklamada “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği ile kentsel dönüşüm şimdi başlıyor” şeklinde bir ifadeniz vardı. Revize edilen, 18 Mart 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan ve 1 Ocak 2019 yılı itibariyle yürürlüğe giren bu raporu en doğru şekilde nasıl okuyacağımızı sizden dinleyebilir miyiz?

Konutlarda Deprem Bina Yönetmeliği, 2007’de yürürlükteydi. 2011 Van Depremi’nin ardından 2012’de Kentsel Dönüşüm Yasası çıkarıldı. Yasa, 2007’de yürürlükte olan yönetmelik temel alınarak hazırlanmıştı ama bu süreçte ne korozyonu önleyecek olan su yalıtım yönetmeliği ne de enerji kimlik belgesi devredeydi. Ne müteahhitlerin tasnifi ne de yapılan binaların denetimde bağımsızlığı söz konusuydu. 2017- 2018 yılları arasında bütün bu eksiklikler tamamlandı. 18 Mart 2018’de Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği değiştirildi ve 1 Ocak 2019’da yasalaşarak devreye girdi. 2007’deki yönetmelik devre dışı bırakıldı. Şimdi, 2007 Deprem Yönetmeliği’ne göre yapılan binaların 2019’da devreye giren deprem yönetmeliğine ne kadar uygun olduğu akıllarda bir soru işareti oluşturdu. Geçmişte, Türkiye birden dörde kadar deprem bölgelerine ayrılıyordu. Yeni yönetmelikle bu ayrım ortadan kaldırıldı ve Türkiye’nin tamamı birinci bölge olarak tanımlandı. Dolayısıyla 2007’de yan yana olan binaların, kaçıncı seviye deprem bölgesindeyse ona uygun olarak inşa edilmesi durumu söz konusuyken şimdi o binaların, çevrelerine inşa edilecek yeni yapılara karşı bulunacakları konum akıllardaki bir diğer soru işareti yarattı. Bütün bu soru işaretleri kentsel dönüşüm ihtiyacını ortaya çıkartıyor. Türkiye’nin yüzde 92’si deprem bölgesinde yer alıyor. Nüfusun yüzde 95’i bu deprem bölgesi üzerinde hayatını sürdürüyor. Türkiye’de şu an 22 milyon konut var. Bu konutların ne kadarının depreme dayanıklı olduğu konusunda bilgi verilmesi gerekiyor. Kentsel dönüşüm sürecinin, farklı dayanıklılığa sahip binalar için nasıl işleyeceği hakkında 2019 Eylül ayında devlet nezdinde bir açıklama bekleniyor. Bu açıklamayı hep birlikte merakla bekliyoruz.

 

“Akıllı, yeşil bina konseptine, var olan yapıları yıkmadan, onları dönüştürerek geçmek de mümkün”

42. Yapı Fuarı’nda “Turizm ve İnşaat” konulu oturumda sektörde ciddi bir yenilenme ihtiyacı olduğundan bahsetmiştiniz. Ayrıca Türkiye İMSAD’ın yayın organında da renovasyon konusuna vurgu yapılmıştı. Renovasyonun inşaat malzemeleri üreten firmalar ve uygulayıcılara sağlayacağı fırsatlar ile ilgili neler söylersiniz?

Bu konuda Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği ile birlikte bir proje başlattık. Çalışmalarımız sürüyor. Emlak Bankası da çalışmamıza katkılar sağlıyor. Türkiye turizm beklentisi yüksek olan bir ülke. Ayrıca ülkemiz sadece tatil amaçlı değil, kent nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde tarihi dokusu ve kültürüyle kent turizmi, sağlık turizmi, ulusal ve uluslararası alanda gerçekleşen iş dünyası faaliyetlerini kapsayan kongre turizmi gibi pek çok potansiyele sahip. Ülkemizi yılda yaklaşık 45 milyon turist ziyaret ediyor. 2030 yılındaki hedef, 80 milyon turistin ziyaret etmesi yönünde. Turist başına da bin dolarlık bir gelir bekleniyor. Bu rakam şu an 650 dolar civarında...

Hedefin gerçekleşebilmesi için öncelikle eski binaların yenilenmesi ve kullanımının standartlara uygun hale getirilmesi gerekiyor. Bütün dünyada kentler, oteller, akıllı bina konseptine geçerken bizim eski model turizm tesisleriyle, dünya nüfusunu ülkemize çekip onlara konforlu bir turizm deneyimi sunmamız söz konusu olamaz. Dolayısıyla renovasyona ihtiyacımız var. Renovasyon pazarı yaklaşık beş milyon dolarlık bir potansiyele sahip. Bunun için de malzeme tedarik edecek bir Türk malzeme sektörü, inşaatı gerçekleştiren müteahhitler ve turizmden gelir sağlayan insanlar var. Turizm sezonunun kapandığı kış aylarında gerçekleşecek renovasyon çalışmalarıyla hızlı bir şekilde tesislerimizin yenilenmesini ve dünya turizmine açılmasını hedefliyoruz.

Bu projeye sürdürülebilirlik de dahil mi?

Turizm ile ilgili yapılar, hızlı bir şekilde akıllı hale getirilirken bu yapıların yeşil hale de getirileceğini düşünüyorum. Kendi atığını, kendi enerjisini, elektriğini; kaynağını yönetebilen ve bununla övünebilen bir ülke olma potansiyelimiz çok yüksek. Özellikle yenilenebilir enerji tarafındaki potansiyelimiz çok güçlü. Akıllı bina, yeşil bina konseptine yapıları yıkmadan, var olan yapıları dönüştürerek geçmek bilgi ve teknik birikim ile mümkün.

 

5 Haziran Dünya Çevre kapsamında yapmış olduğunuz açıklamada sera gazı salınımını düşürmek noktasında bazı hedeflere dikkat çektiniz. Bu bağlamda inşaat malzemesi üreticilerinin sürdürülebilir enerji verimliliği sağlanması açısından nelere dikkat etmesi gerekir? Çevre dostu ürünler üretilmesinin önemini yorumlar mısınız?

Türkiye’de ısıtma, soğutma, aydınlatma, taşıma ve ulaşım olmak üzere, beş alanda enerji verimliliği sağlanması gerekiyor. Soğutmanın verimini sağlamak, ısıtmanın verimini sağlamaktan daha önemli ve zor. Enerji verimliliği sağlama noktasında bütün yükü binalara atmanın verimliliğe fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Basın ve kamuoyu, verimlilik noktasında, sadece ısıtmaya odaklansa da bizler enerji verimliliğinde bu saydığımız beş alanı bir bütün olarak görüyoruz. Biz, inşaat malzemesi sanayisi olarak enerjisi yoğun olan sektörler grubundayız. Çimento, tuğla, kiremit, seramik, cam, demir- çelik, alüminyum gibi malzemelerin hepsi ateşle ilişkili. Bizim alanımız, ısıtan ve soğutan teknolojilerin kullanıldığı alanlardan. Isıtma, soğutma, aydınlatma, bina içi taşıma, elektrik ve tesisat sistemlerinin kullanılması, mutfakta kullanılan araç, gereç ve edevatlar, enerji tüketiminde büyük paym sahibi. Buralarda topyekûn bir enerji verimliliği sağlarsak sera gazının yılda 60 Kg/metrekare yıldan 30 Kg/metrekare yıla düşürülmesini hedefleyebiliriz. Avrupa’nın enerji tüketimi 100 kWh/metrekare yıl. Bu oranın, 20 kWh/metrekare yıla indirilmesi hedefleniyor. Bizdeki oran, 300 kWh/metrekare yıl. Önce bu oranı 100 kWh/metrekare yıla indirmemiz gerekiyor. A, B, C, D, E seviyelerinde sınıflandırılan enerji verimliliği sistemine göre, C seviyesindeyiz. A ve B seviyelerini hedeflemeliyiz. Bunu yapacaksak işimiz çok. Bugün enerji kimlik belgeleri verilen bina sayısı, hedeflerin çok gerisinde. Enerji kimlik belgesi alan binalarda denetimin ne kadar doğru yapıldığı ise şüpheli. Özel sektörü bir kenara bırakın, Türkiye'de bulunan bin beş yüz kamu binasının neredeyse hiçbirinde enerji kimlik belgesi yok.

 

“Uluslararası arenada sürdürülebilir rekabet için enerji verimliliği şart”

 

Peki, Enerji verimliliği kategorisinde işin endüstri tarafını konuşacak olursak, endüstriyel yapıların enerji kullanımı, diğer taraftan endüstri 4.0 teknolojileriyle üretim yapılıyor olması gibi konularda da ciddi verimlilik sağlanmalı. Bu konuda neler söylersiniz?

İnşaat malzemelerinin enerjiyle ilişkisi olan tarafında firmalar, rekabette ön plana çıkmak için enerji verimliliği, su verimliliği ve atık yönetimini öncelikleri arasına almak zorunda. Bunu yapamazlarsa sürdürülebilir bir gelecekleri olamayabilir. Dolayısıyla, seramik sektöründeki tüm oyuncular, metrekare seramik tüketimi başına ne kadar kalori harcadıklarını ve harcanan kalori oranını ne kadar düşürürlerse, ne kadar kazanacaklarını iyi bilirler. Bununla alakalı yatırımlara giderler. Çünkü ülkemizde üretilen seramik, sınırlarımızdan çıktığı zaman, başta Çin olmak üzere, dünyanın tüm ülkelerinden gelen seramiklerle pazarda rekabet etmek zorundadır.

Rakiplerimiz ucuz enerjiyle üretim yapan ülkeler, ancak biz enerjiyi ucuza alıp ucuza kullanan bir ülke değiliz. Dolayısıyla pazardaki fiyatlarımızı korumak için, enerjiyi verimli kullanmak, ürettiğimiz ürünü tek seferde ve doğru bir şekilde üretmek, ürünü doğru taşımak gibi şartları yerine getirmek mecburiyetindeyiz.

 

Yani, Batı’nın standartlarında üretirken Doğu’nun standartlarında satmamalıyız diyorsunuz…

Doğu’nun standartlarında satamayız. Doğu’nun fiyatlarıyla rekabet etmek zorundayız. Rusya’yı ele alalım. Bugünkü Rusya, 30 sene önceki Rusya değil. Onlar da sanayiye ciddi bir kaynak ayırıp, yatırım yapıyorlar. Oradaki enerji fiyatları, Türkiye’deki fiyatların üçte biri oranında. Üçte bir fiyata kullandığı enerjiyle yaptığı üretimi, Moskova’dan Polonya’ya; Avrupa’ya demiryolu ile tek seferde taşıma gücüne sahip. Avrupa gibi önemli bir pazarda, lojistikte, hammaddede ve enerjide bu kadar üstünlüğü olan bir ülkeyle rekabet edebilmek için Türkiye’deki üreticiler, işini bir seferde doğru şekilde yapmalı ve teknolojisini yenilemeli. Dış pazarda ayakta kalabilmek ve sürdürülebilirliğimizi sağlamak için, inşaat malzemesi sanayicileri olarak teknolojimizi yenilemek, ürünümüzü yenileyerek çevreye uyumlu hale getirmek; enerji, su ve atık yönetimini ön plana çıkartmak, lojistik süreçlerimizi doğru yönetmek zorundayız.

Bütün bunların hepsi, ERP teknolojisini getirmek anlamına geliyor. Son olarak, özellikle inşaat malzemesi sanayicileri tarafından bakacak olursak, Türkiye’deki sanayi sistemi, sermaye açısından ERP sistemini getirip üretim ve uygulamada bu sistemden yararlanabilecek güce sahip midir?

İnşaat malzemesi sanayisi 2000’li yıllarda ERP sistemini hayata geçirmiştir. Dolayısıyla siparişten üretime kadar olan tüm alanı, bilgi akışını otomatize etmiştir. Üretimini ve tedarik zinciri yönetimini içselleştirmiş olan bir yapı olsa da bu yapıda yaşanan sorunlar var. Türkiye’nin tamamını düşündüğümüzde üretim, iletişim ve haberleşme adına altyapıyı tam ve sorunsuz olarak kurgulayamazsak, yaptıklarımız bir anlam ifade etmez. Altyapının hızlıca iyileştirilmesi için, Organize Sanayi Bölgeleri ve KOBİ’lerin tahmini olarak yüzde 50’sinde var olan korsan yazılımların, Türkiye'den çıkarılması gerekiyor. Ne kadar dijitale dönersek o kadar korsan yazılımlarla sevgili olma durumumuz söz konusu. Türkiye’nin çözmesi gereken en önemli sorunlardan bir tanesinin, bu olduğunu düşünüyorum.

Etiketler:

Türkiye, İMSAD, Yönetim, Kurulu, Başkanı, Ferdi, Erdoğan, Sürdürülebilir, Rekabette, Enerji, Verimliliği, Şart

Paylaş:
İLGİLİ İÇERİKLERE GÖZ ATIN
Our site uses cookies. Learn more about our use of cookies: cookie policy

Sign Up for Our Newsletter