Yapı Magazin
''Deprem Gerçeği İle Yaşayan Ülkemizde Kentsel Dönüşüm, Bir Seçenek Değil, Zorunluluk''

''Deprem Gerçeği İle Yaşayan Ülkemizde Kentsel Dönüşüm, Bir Seçenek Değil, Zorunluluk''

İZODER, kurulduğu günden bu yana yalıtımın önemini anlatmak, ülke genelinde yalıtımsız bina kalmamasını sağlamak ve deprem kuşağında yer alan ülkemizde güvenli yapılaşmanın önemini vurgulayarak çalışmalar gerçekleştiriyor. Binaların en büyük düşmanı olan korozyona karşı bir kalkan görevi gören su yalıtımının önemini, depreme dayanıklı sürdürülebilir yapılar, inovatif ve nitelikli yapı malzemelerinin önemi ve devam eden kentsel dönüşüm sürecini konuştuğumuz İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, “Tüm ülkemizin hızlı bir dönüşüm sürecine ihtiyacı var. Ülke genelini kapsayacak böyle bir kentsel dönüşüm seferberliğinin bir yandan güvenli kentler sağlarken diğer yandan çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için de büyük bir fırsat barındırdığını unutmamak gerekiyor. Yenilenecek tüm binalarda doğru uygulanmış yalıtım; enerji kaynaklarının daha az kullanılmasını sağlayıp ülkemizin Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşması, güvenli ve konforlu yapılaşma noktasında da önemli bir adım olacaktır.” dedi.
Türkiye, büyük deprem tehlikesi ve riskiyle karşı karşıya bir ülke. Son meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen depremlerin yıkımlarını da göz önünde bulundurduğumuzda bilinçli üretim, doğru uygulamalar, yönetmelikler ve denetim, dünyada geçerli teknolojiler desek nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Tüm Türkiye’yi derinden sarsan 6 Şubat deprem felaketi, güçlü afetlere karşı kentlerimizin hazırlıksız olduğunu ve ülke genelinde güvenli yapılaşmaya bir an önce geçilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Yeni inşa edilen binalarla ilgili pek çok yönetmelik ve mevzuatımız olsa da gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğumuz da yadsınamaz bir gerçek. Gelişmiş ülkelerde binalarda enerji verimliliğine yönelik birçok adım atılarak enerji limitleri düşürülürken, ülkemizde halen 2008 yılında tanımlanmış enerji limitleri kullanılıyor. AB’de 2019 yılından bu yana yeni kamu binalarının tümü neredeyse sıfır enerjili olarak üretiliyor. 2020 yılının başından itibaren ise tüm yeni binalar neredeyse sıfır enerjili olarak yapılıyor. Birçok gelişmiş ülkede binalar, ısıtma ve soğutmaya yönelik birim metrekaredeki yıllık enerji tüketimi 30-50 kW olacak şekilde yalıtımlı olarak tasarlanıyor ve inşa ediliyor. Ülkemizde ise halen bina enerji tüketimi 100-120 kW (birim metrekare/yıl) seviyesinde. Enerji israfımız gelişmiş ülkeler ile mukayese edildiğinde 3 ila 5 kat daha fazla. Daha somut bir örnek vermek gerekirse: Almanya ile aynı iklim koşullarına sahip Ankara’da her katta iki dairenin olduğu beş katlı iki binayı kıyasladığımızda; Almanya 30 kW (birim metrekare/yıl) enerji tüketirken, Ankara’daki bina 170 kW (birim metrekare/yıl) enerji harcıyor. Bir an önce Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’nde de tanımlandığı üzere enerji limitlerimizi ve U değerlerimizi gelişmiş ülkeler seviyesine getirilmeliyiz. Binalarda Isı Yalıtımı Kuralları Standardı TS 825 revizyonu bu noktada büyük önem taşıyor. Revize standardın bir an önce çıkarılmasını bekliyoruz.
Yönetmeliklerin amacına ulaşması; tasarım aşamasında doğru ürün ve sistem seçiminden başlayıp, standartlara uygun ürünlerin doğru şekilde uygulanması ve etkin denetim ile sağlanabilir. Tüm diğer inşaat süreçlerinde olduğu gibi yalıtım uygulamalarının sağlıklı bir şekilde mevzuatlara uygun olarak hayata geçirilmesi noktasında yerinde yapılacak denetimler büyük önem arz ediyor. Bu noktadan hareketle Yapı Denetim Kuruluşlarının her tür yalıtım uygulamalarına yönelik denetim faaliyetlerini de büyük bir özenle yürütmeleri lazım.  
“Binaların en büyük düşmanı olan korozyona karşı bir kalkan görevi gören su yalıtımı, binaların sağlam şekilde ayakta kalması noktasında hayati öneme sahip” 
Deprem değil, bina ve ihmal öldürür bilincini savunan İZODER için depreme dayanıklı binalarda yalıtımın önemi nedir? Yalıtım ile ilgili bilinç ve denetimlerin artması noktasında gerçekleştirdiğiniz güncel çalışmalar nelerdir?
Binaların en büyük düşmanı olan korozyona karşı bir kalkan görevi gören su yalıtımının, binaların sağlam şekilde ayakta kalması noktasında hayati öneme sahip olduğunu unutmamak gerekiyor. 
Türkiye’deki yapı stoku ağırlıklı olarak betonarme binalardan oluşuyor. Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalarından birini suya karşı olan hassasiyeti oluşturuyor. Yağmur, kar, yeraltı suları, zeminde yer alan nem, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları, binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar sürekli olarak suya maruz kalabiliyor. Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde ısı ve su yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun yaptığı araştırma; suya maruz kalan bir donatının 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini ortaya koyuyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti. Her iki veri de korozyon-su yalıtımı ilişkisini açıkça gözler önüne seriyor.
Doğru yapılmış su yalıtımı ile suyun yapılara nüfuz ederek zarar vermesini önleyebiliriz.  Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve halk arasında terleme olarak bilinen yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması ile binalarımızı depreme karşı koruyabiliriz. Ülkemizde ortalama bina ömrünün 30 yıl olduğunu görüyoruz ancak bir binanın ömrü en az 80-100 yıl olmalı. Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 5-5,5’ini oluşturuyor. 10 milyonun üzerinde bina, 30 milyonu aşan hanenin bulunduğu ülkemizde bu düşük oranlardaki su yalıtımı uygulaması maalesef güvenli bina noktasında zayıf bir yerde durduğumuzu gösteriyor. 
Uzun yıllar boyunca güvenli barınma sağlayacak binalar için zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve bütün süreçlerin yine tekniğine uygun şekilde denetlenmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyoruz.
“Ülke genelini kapsayacak kentsel dönüşüm seferberliğinin bir yandan güvenli kentler sağlarken diğer yandan çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için de büyük bir fırsat barındırdığını unutmamak gerekiyor”
Yeni kentsel dönüşüm seferberliği güvenli, konforlu, çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için büyük önem taşıyor. Kentsel dönüşüm projelerinin sürdürülebilirlik odaklı yürütülmesi de çok önemli. Devam eden kentsel dönüşüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Deprem gerçeği ile yaşayan ülkemizde kentsel dönüşüm, bir seçenek değil zorunluluk. Tüm ülkemizin hızlı bir dönüşüm sürecine ihtiyacı var. Ülke genelini kapsayacak böyle bir kentsel dönüşüm seferberliğinin bir yandan güvenli kentler sağlarken diğer yandan çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için de büyük bir fırsat barındırdığını unutmamak gerekiyor. Yenilenecek tüm binalarda doğru uygulanmış yalıtım; enerji kaynaklarının daha az kullanılmasını sağlayıp ülkemizin Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşması, güvenli ve konforlu yapılaşma noktasında da önemli bir adım olacaktır.
İster kentsel dönüşüm kapsamında ister bireysel olsun yeniden yapılacak tüm binalarda yalıtım yaptırırken dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da kalınlık… Yalıtım kalınlığı arttıkça sağlanacak enerji verimliliği aynı oranda artarken bu kalınlık artışının inşaat maliyetine etkisi oldukça az oluyor. 
Yalıtım kalınlığını iki katına çıkardığımızda toplam maliyet ikiye katlanmaz ama bu sayede ısıtma ve soğutmada tasarruf potansiyeli iki kat olur. Isı yalıtımı uygulamaları hem ilk yatırım hem işletme maliyetlerini düşürerek kendini kısa sürede geri öder, bina ömrü boyunca tasarruf sağlamaya devam eder.
Genel olarak uygulamalarda yalıtım malzemesinin maliyetinin dışında, yalıtım kalınlığından bağımsız olarak; iskele kurulumu, elektrik, su gibi alt yapı maliyetleri, yapıştırıcı, sıva, dübel, file vb. yardımcı malzeme maliyetleri, boya, dış cephe kaplaması gibi tamamlayıcı malzeme maliyetleri ve işçilik maliyetleri oluşur. Tüm bu maliyetlerin içerisinde yalıtım malzemesinin kalınlığının arttırılmasından oluşacak ilave maliyeti uygulamadan uygulamaya değişmekle birlikte oldukça düşüktür. Yani iskeleyi kurdurmuş, işçiyi iskeleye çıkarmış, yapıştırıcı, sıva, boya gibi malzemeleri almışken enerji verimliliğini sağlayacak yalıtım levhasını mümkün olduğunca kalın kullanmalıyız. 
Artık bizim de Antalya ve İzmir gibi sıcak iklim bölgelerinde 6-8 cm, İstanbul gibi ılıman iklime sahip bölgelerde 9-10 cm, Ankara gibi soğuk olan yerlerde 10-12 cm ve Erzurum gibi çok soğuk olan yerlerde 14-15 cm kalınlıklarda yalıtım yapmamız gerekiyor. Bu noktada tüm vatandaşlarımıza mevzuat limitlerinin ötesine geçmelerini ve daha kalın yalıtım yapmalarını tavsiye ediyoruz. Benzer durum pencereler için de geçerli. Pencerelerde kaplamasız klasik camlar yerine ısı ve/veya güneş kontrol kaplamalı yalıtım camlarını kullanmalı, üçlü camlama çözümlerine yönelmeliyiz.  
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yaptığı düzenleme ile 1 Ocak 2023’ten itibaren parseldeki toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan tüm binaların “Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar” (nSEB) konseptine uygun inşa edilmek zorunda… Binaların enerji performans sınıfını en az “B”ye yükseltecek bu düzenleme; sürdürülebilir, çevreye duyarlı ve enerji verimli yapılaşma konusunda ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyeler seviyesine çıkarabilecek önemli adımlar içeriyor. nSEB binalar, diğer binalara göre cephelerde en az 2-3 cm, çatılarda en az 4-6 cm, döşemelerde en az 2 cm daha kalın yalıtıma ve kaplamalı yalıtım camı üniteleri ile ısı yalıtım değerleri iyileştirilmiş pencerelere sahip olduklarından yakıt faturalarında kullanıcılarına yüksek oranda tasarruf sağlıyor. İlgili düzenlemeyle geçtiğimiz yıl Türkiye genelinde yaklaşık bin 400 bina “Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar” (nSEB) konseptine geçti. Sürdürülebilir ve güvenli yapılaşmada nSEB binalar kilit bir rol üstleniyor. Şu anda 5 bin metrekareden büyük binalar için zorunlu olsa da biz Türkiye’nin “2053 net sıfır emisyon” hedefi doğrultusunda tüm yeni yapılan binaların nSEB konseptinde yapılmasını tavsiye ediyoruz. Türkiye genelinde uygulanacak bir kentsel dönüşüm seferberliği fırsatı, tüm binalarımızın nSEB konseptinde inşa edilmesi için de olanak sağlıyor.
Enerji verimli, çevre dostu yapılara eğilimin hız kazandığı günümüzde, binalarımızı sürdürülebilir ve çevre dostu malzemelerle de inşa etmemiz büyük önem taşıyor. Bu noktada depreme dayanıklı sürdürülebilir yapılar, inovatif ve nitelikli yapı malzemelerinin önemi nedir?
Ülkemizde her sektörde olduğu gibi yalıtım sektöründe de mevcut olan haksız rekabet koşulları dolayısıyla merdiven altı üretilen kalitesiz ancak ucuz ürünler tüketiciyi yanıltıyor ve yaptırdıkları yalıtım uygulamalarından verim almalarını engelleyebiliyor. Piyasada çok sayıda yalıtım malzemesi bulunuyor. Genel olarak ısı yalıtım malzemeleri ve su yalıtım malzemeleri Yapı Malzemeleri Yönetmeliği kapsamında Avrupa standartlarına göre üretiliyor. Bu ürünler piyasaya CE işareti ile sunuluyor. Tüketicilerin bu ürünler arasından seçim yaparken mutlaka yalıtım malzemelerinin üzerindeki etiketlerde CE işareti olup olmadığına bakması gerekiyor. Ayrıca dış cephe ısı yalıtım sistemleri (mantolama) gibi piyasaya sistem olarak arz edilen ürünlerde TS EN 13499 veya TS EN 13500’e göre “G” veya ETAG 004’e göre CE belgeleri olması şart. 
“Kurulduğumuz günden bu yana yalıtımın önemini anlatmak, ülke genelinde yalıtımsız bina kalmamasını sağlamak için var gücümüzle çalışıyoruz”
Yeni binalarda Su Yalıtım Yönetmeliği'nin doğru uygulanması, uygulamaların denetimi gibi konularda sektör paydaşlarıyla yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?
İZODER olarak yalıtım uygulamalarını ısı, su, ses, yangın ve tesisat diye ayırmaksızın bir bütün olarak ele alıyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana yalıtımın önemini anlatmak, ülke genelinde yalıtımsız bina kalmamasını sağlamak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bugüne kadar pek çok ses getiren kampanyalara, kamu iş birliklerine ve çalışmalara imza attık. Su yalıtım yönetmeliğinin de oluşması noktasında karar vericiler ve kamu yetkilileri ile fikir ve bilgi paylaşımlarında bulunarak en etkili çözümlerin ortaya çıkması noktasında önemli katkılar sağladık. İZODER’in katkılarıyla 1 Haziran 2018’de Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesi ile su yalıtımının da tüm binalarda zorunlu bir uygulama olması bu noktada önemli bir adım oldu. Önümüzdeki dönemlerde de yalıtım bilincini artırmak, sektörümüzü daha da ileriye taşımak için eğitimler vermeye, kamu ve ilgili kuruluşlarla iş birliği yapmaya, yalıtımın önemini her platformda anlatmaya devam edeceğiz. 

Etiketler:

#izoder #deprem #suyalıtım #yalıtımlıbina #kentseldönüşüm

Paylaş:
İLGİLİ İÇERİKLERE GÖZ ATIN
Our site uses cookies. Learn more about our use of cookies: cookie policy

Sign Up for Our Newsletter