Yapı Magazin
“Sürdürülebilir Çevre ve Sürdürülebilir Yapı İçin Çatı Uygulamaları Önem Taşıyor”

“Sürdürülebilir Çevre ve Sürdürülebilir Yapı İçin Çatı Uygulamaları Önem Taşıyor”

Özellikle gelişmiş ülkelerde ısı yalıtım malzemelerinde kalınlıkların artırılması, farklı ısı yalıtım malzemelerinin bir araya getirilmesi, çatılarda solar enerji sistemleri ve yağmur indirme sistemlerinin kurulması, atıkların değerlendirilmesi ve tekrar işlenmesi gibi uygulamalar neticesinde, neredeyse sıfır atık ve sıfır enerjiyle yaşanabilir yapılar inşa edilmeye başlıyor. Dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak ülkemizde de bu tür uygulamalar yaygınlaşmaya başladı. Nimeçatı Genel Müdürü Selçuk Aktepe ve Ondutek Teknik – Ticari İşler Şefi İnşaat Mühendisi Abdullah Aysu ile sürdürülebilir çatı uygulamalarını konuştuk.
Çevresel, sosyal ve ekonomik bileşenlerden oluşan sürdürülebilirlik kavramı tüm dünyanın gündeminde… Sürdürülebilirlik için kurumlar, dernekler ve şirketler farklı stratejiler geliştiriyor. Bu doğrultuda Nimeçatı’nın sürdürülebilirlik tanımı nedir? Kurumsal sürdürülebilirlik stratejilerinizden bahseder misiniz?
Selçuk Aktepe: Kurulduğu günden bugüne kadar uzanan süreçte Nimeçatı’nın en önemli mottosu, hizmet üretmek… Hizmetin de ana noktası insan… Dolayısıyla sürdürülebilirlikteki en önemli odak noktamız, çalışanlarımızın devamlılığı, gelişimi ve bu serüvende aramıza katılacak yeni ekip arkadaşlarımızın uzun vadeli yol arkadaşlığıdır.
Sürdürülebilirliği, temas ettiğimiz her noktada yaşamak ve yaşatmak amacındayız. Birleşmiş Milletler’in 2030 Sürdürülebilirlik hedeflerini elbette ki biz de destekliyoruz. Geleceğe bugünden hazırlanmak adına ortak hedefler ve stratejiler oluşturarak bu doğrultuda hep birlikte hareket etmek çok önemli ve değerli. Nihayetinde sürdürülebilirlik bilinciyle ve hedefiyle stratejiler oluşturan da, uygulayanlar da insanlar ve insana yapılan doğru yatırım; doğaya, çevreye, geleceğe yapılan yatırım demek bizim için. 
Nimeçatı’nın birinci önceliği çalışanlarının ve ekibinin doğru, kaliteli, iyi bir hizmet üretmesidir. Bu hizmeti üretirken satış ve pazarlamasını yaptığımız ürünlerin sürdürülebilir olması da bizler için çok önemli. Dolayısıyla tedarikçilerimizin belirli kalite standartlarında olmasını, köklü bir geçmişten gelen deneyime ve geniş bir sürdürülebilirlik vizyonuna sahip olmasını önemsiyoruz. Ürün tedarik ederken çevreye duyarlı olmayan üreticileri ve belirli kalitenin altındaki ürünleri, sahip olduğumuz sosyal sorumluluk gereği tercih etmiyoruz. İhtiyaç duyduğumuz enerjiyi çatımızdaki GES’lerden elde ediyoruz. Ofislerimizde ihtiyaç duyduğumuz her malzemeyi geri dönüşüm bilinciyle, değerli bir şekilde kullanıyoruz.
Diğer taraftan satış ve pazarlamasını yaptığımız ürünlerin yanlış kullanımlarını önlemeye çalışarak, uzun süreli ve doğru kullanımlar ile o ürüne olan ihtiyacı azaltıyor, çevreye olan sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Bilgimizi ve tecrübemizi sadece çalışanlarımıza ve iş ortaklarımıza değil, sektörümüzdeki tüm paydaşlara aktarmaya çalışmak da sosyal sorumluluk anlayışımızın bir parçası.
Bir diğer önemli nokta da Nimeçatı’nın iş ortakları… Yıllardır birlikte çalıştığımız, aile gibi olduğumuz iş ortaklarımız var. Onların gelişimleri, çalışanlarının gelişimi, ürün bilgilerinin gelişimi Nimeçatı’nın sürdürülebilirliğe bakış açısının temelini oluşturuyor. 
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye gibi yasal düzenlemelerle birlikte çevresel sürdürülebilirlik noktasında önemli adımlar atıldı. Bu hedefler sektörü nasıl etkiler? Hedeflere uyum sağlamak için Nimeçatı olarak nasıl çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Selçuk Aktepe: İklim değişikliğinin etkilerini son yıllarda daha fazla hissetmeye başladık. Aşırı sıcaklardan kaynaklanan yangınlar, mevsim koşullarının değişmesi, aşırı yağışlarla beraber sel baskınlarının artması ülkemizde son zamanlarda daha sık rastladığımız sorunlar haline geldi. Gelişimini tamamlamış ülkelere baktığımızda oturmuş bir altyapı, dengeli bir nüfus, daha fazla yeşil alanlar görmekteyiz. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş olan ülkelere göre çok daha fazla kaynak tüketiyor. Maddi kazanç sağlamak için ne yazık ki dünyayı, geleceğimizi ilgilendiren pek çok konu göz ardı ediliyor. Biz bu konuları göz ardı etmediğimiz için rekabette bazen geri plana düşüyor gibi görünebiliriz. Ama 25 yıl önce sektöre başladığım ilk yıllarda faaliyet gösteren pek çok firma, kısa vadeli kazançlarını düşünüp kaliteyi, sürdürülebilirliği önemsemediği için bugün yok oldu.
Sürdürülebilirlik ile kalite, birbirine kenetlenmiş, bir bütün durumda. Kalite yoksa sürdürülebilirlik zaten olmuyor. Ne dünya için, ne o dünyayı oluşturan bizler için. Bu nedenle bizim için kalite esas. Ürünün kalitelisini sunuyoruz ki uzun süre kullanılabilsin. Hizmetin kalitelisini tecrübemiz ile birlikte sunuyoruz ki doğru sonuç için doğru malzeme tercih edilsin, doğru uygulansın. Böylece kaynaklarımızı verimli kullanalım. Kısaca, Nimeçatı’nın sürdürülebilirlik anlayışının altında kalite yatıyor.
“Yalıtım hem yaz hem kış için zorunluluk, sürdürülebilirliğin olmazsa olmaz kriteridir”
Çatılar ve cepheler en çok enerji kaybedilen alanların başında geliyor. Hedeflere ulaşma noktasında çatı ve cephelerde yapılan yalıtımının önemi nedir? İyi bir çatı yalıtımı için hangi noktalara dikkat edilmeli?
Selçuk Aktepe: Çatı ve cephe bir bütün. Dolayısıyla yalıtım, hem çatıda hem cephede yapılmalı. Yalnızca cephede yalıtım yapılmışsa, özellikle kış mevsiminde, yapı içerisinde ısınan havanın genleşmesiyle beraber çatıya daha fazla yük binecek, bütün ısı kaybı çatıda meydana gelecektir. Çatıda yalıtımı bir bütün olarak değerlendiriyoruz. Sadece ısı yalıtımı değil, su yalıtımı da çok önemli. Su yalıtımı binanın taşıyıcı sistemi için çok önemli. Taşıyıcı sisteme nüfuz edecek su, nem ve rutubet, korozyona sebep olarak yapı ömrü ve güvenliği için büyük bir tehdit oluşturacaktır. Yalıtım uygulamaları sadece kışın değil, yaz mevsimlerinde de iç ortamı soğuturken kullandığımız enerji miktarını azaltarak önemli bir tasarruf sağlayacaktır.


Abdullah Aysu: Yapıda enerji kaybının en yoğun olduğu yer, çatı ve cepheler… Oran verecek olursak, enerjinin yüzde 20 ila yüzde 70’i çatı ve cephelerde kaybediliyor. Dolayısıyla biz bir yapıyı ele alırken enerji verimliliğini göz önüne alıyorsak çatı yalıtımı için hangi noktalara dikkat edilmesi gerekiyor konusundan ziyade, genel olarak o yapıda neye dikkat etmemiz gerektiğine odaklanmalıyız. Çünkü hepsi birbirine bağlı ve ayrılamaz faktörler. Konum, iklim, güneşe yönelim, mimari tasarım ve orada seçilecek olan yapı elemanları başat faktörlerdir. İyileştirilmesi gerekenleri ise konfor şartları, iç hava kalitesi, gün ışığı seviyesi şeklinde sıralayabiliriz. Yani Güneş’ten ne kadar faydalanıyoruz? Bu yaşam alanlarının içerisinde nasıl bir aktivitemiz var?  Bu gibi durumlar bir yapının karakterini belirlemede çok büyük rol oynar.
Bir konut içinde farklı bir aktivite vardır. Bir ticari alanda ise bambaşka bir aktivite, farklı insan yoğunlukları vardır. Bu kriterlerin hepsi, o yapı ile ilgili bize çok büyük fikirler veriyor. “İyi bir çatı yalıtımı için neleri dikkate almalıyız?” sorusunu ise; sıcaklık, nem, rüzgâr, güneş diyagramı, cepheye göre gölgelendirme teknikleri, ısıtma ve soğutma stratejileri, aydınlatma, şeklinde yanıtlayabiliriz. 
“Küresel ısınma ve iklim değişikliği tehdidini bertaraf etmenin yolu enerji verimliliğinden geçiyor”
Ülkemizde sanayileşme, şehirleşme hızla devam ediyor. Bu hız bize bazı avantajlar sağlarken gezegenimizin geleceğini de tehdit ediyor. Bu tehdidi ortadan kaldırmanın yolu, enerji verimliliğinden geçiyor. Enerji verimliliğinin sağlanabilmesi için bilinçli olmak ve bilinç yaratmak gerekiyor.  Her bireyin ısı yalıtımı, enerji verimliliği konusunda bilinçli hareket etmesi gerekiyor. Hatta bu bilinçlendirmenin okullara hatta aileye kadar sirayet etmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü belli bir yaştan sonra bir insana tasarruf bilincini kazandırmanız çok zor. Bence bu ailede başlayan bir eğitim ve hayat boyu da devam etmesi gerekiyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın da bunu, yönetmelikler ve kanunlar ile desteklemesi gerekiyor. 
Peki, Nimeçatı olarak bu tür eğitim çalışmalarınız var mı?
Selçuk Aktepe: Nimeçatı çalışanlarımız, geçmişte pek çok okulda ders verdiler. Fırsat oldukça vermeye devam ediyorlar.  
Önümüzdeki yıl Nimeçatı’nın 25’inci yılı olacak. Çeyrek asır olacağız. Yani 100 yıllık bir Cumhuriyet’e, bu sektörde çeyrek asırlık bir firma olarak katılacağız. 25’inci yılımızda da çeşitli çalışmalarımız olacak. Web sitemizde de kullandığımız ama hala adını koyamadığımız genç bir maskotumuz var. Onunla birlikte, gençlere ve çocuklara hitap edecek eğitim çalışmaları hayata geçireceğiz. Maskotumuzun araştırmacı, usta ve mühendis versiyonları var. Bir sene içinde ona birkaç karakter eklemesi daha yapacağız. 
Peki yalıtım uygulamalarında nelere dikkat ediyorsunuz?
Selçuk Aktepe: Günümüz teknolojisiyle artık tek bir malzemeyle hem sesi hem ısıyı hem yangını hem de suyu yalıtmak mümkün. Veya ihtiyaca göre en az iki yalıtımı tek bir ürünle sağlayabiliriz. Bu tarz ürünleri öneriyor ve kullanıyoruz. 
Abdullah Aysu: Yalıtımda dikkat ettiğimiz noktalar su yalıtımı, ısı yalıtımı, ses yalıtımı ve nem yoğuşma kontrolüdür. Sadece su ve ısı yalıtımı yaparak oraya ulaşacak nem ve yoğuşma kontrol edilemez. Bunun için ayrıca kullandığımız örtü grupları var.  Çatı arası katmanlarının da havalandırılması gerekiyor. Doğal havalandırma sistemlerinin, entegre edilmesi gerekiyor. 
“Düzenli bakım ve kontrol, çatılarda ömrü uzatıyor”
Hasarlı ve yıpranmış çatılar büyük oranda enerji kaybına neden oluyor. Sağlıklı ve uzun ömürlü çatılar için çatıların bakımı da önem taşıyor. Çatıların bakımı hangi sıklıkla yapılmalı ve enerji verimliliği noktasında nasıl adımlar atılmalı? Düzenli bakım ve kontrolün çatı ömrüne ve çevreye faydaları nelerdir?
Abdullah Aysu: Sadece çatılar özelinde değil, hayatın içindeki her şey için bence en önemli şey bakım. 
Çatının yağmur suyu toplama ve indirme sistemleri için bakımı altı ayda bir; hatta bazen mevsim geçişlerinde yapılmalı. Ama çatının genel bakımı için ‘yılda bir’ gibi bir tarih verebiliriz. Düzenli bakım ve kontrol, çatı ömrünü uzatıyor. Uzun vadede çok ciddi tasarruflar sağladığı gibi, olası riskleri de önlüyor. Biz Türkiye’de yaşıyoruz ve haliyle en önemli gündemlerimizden biri deprem. Çok sağlam olarak nitelendirdiğimiz bir yapı, ertesi gün hasarlı hale dönüşebiliyor. Bu noktada bakımın önemi de artıyor. Bakım ile doğal afetler karşısındaki geri dönüşüm kuvvetli, maliyet az olacaktır. 
Bakımların yapılmaması ya da bakım yapma sürecinin uzatılması halinde; zarar sirayet ettiğinde çatıyı onarmak için harekete geçtiğinizde, bunun geri dönüşü çok daha zor oluyor. Mesela, bir ev bazında konuşalım; ihtiyaç duyulan tadilatı yapmak için insanlar o bölgede mantar ve küf oluşumunu bekliyor. Oysa mantar ve küf gibi sorunlar önceden kendini belli eder. Belirtileri dikkate alıp daha erken müdahale etmek veya bakımları belirti olmadan da düzenli hale getirmek bizim için çözüm noktasında en büyük faktör diyebilirim.
Onduline HR, yüksek dayanım tipi çatı levhaları, çevrecilikte yüksek standart sağlıyor. Onduline HR ürünü sürdürülebilirlik, karbon emisyonu, atık yönetimi noktasında nasıl avantajlar sunar?
Abdullah Aysu: Onduline HR Levha, selülozik elyaf ve reçine karışımıyla elde edilen yüksek dayanım kazandırılmış bir ürün. Bence bu ürünün en büyük çevreci kısmı hafif olması… 
Ürünün hafif olması, taşınmasında ihtiyaç duyulan enerjiyi azaltıyor. Aynı zamanda fonksiyonel bir ürün olduğu için uygulama sırasında çok daha az atık veriyor. Yani atık yönetimini çok iyi derecede sağladığını söyleyebiliriz. Sürdürülebilirlik kısmında ise hâlâ çalışmalar devam ediyor. Onduline HR, bu anlamda muadillerine oranla çok büyük farklar sağlamış durumda. Hem yüksek dayanım açısından hem kullandığı doğal pigmentlendirme açısından, geri dönüştürülebilir olması açısından çok büyük fark sağlıyor. Bu anlamda bu ürünü çevreci olarak da nitelendirebiliriz.

 “Onduline HR Levha’nın kimyasında sürdürülebilirlik var”
Selçuk Aktepe: Onduline HR Levha, az enerjiyle üretilen bir ürün. Üretim sırasında doğal kaynaklar daha az tüketiliyor. Ürünün atık yönetimi açısından sunduğu avantajlardan bahsedecek olursak, 20 yıl kullanıldıktan sonra ürün eskidiğinde üzerine bir kat yeni kaplama daha yapılabilir. Bu hem alttaki ürünün değerlendirilmesi hem de atık oluşumunun önüne geçilmesi anlamına geliyor. Üstelik yeni gelecek olan ürün, eski ürünün üzerine kaplandığında mukavemet de artmış oluyor. 
Onduline HR Levha, yapıya ayrıca ekstra bir yük getirmez. Çatıya kil esaslı bir ürün kapladığınızda ve o ürün kullanım ömrünü doldurduğunda, yenileme işlemi yaparken eski ürünü kaldırmadan üzerine yeni bir kaplama yapamazsınız. Kil esaslı bir ürünün metrekaresi nereden baksanız 30 kilogram. Onduline HR Levha’nın ağırlığı ise 5 kilogramdır. Kil esaslı bir ürüne göre en az 3/2 daha hafif.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile birlikte çatı uygulamalarında da bazı değişiklikler meydana geldi. Yeni yönetmelik, çatı kaplama malzemeleri ve çatı uygulamalarını nasıl etkiledi? Sürdürülebilir çevre için yağmur suyu toplama sistemlerinin önemi nedir?
Selçuk Aktepe: Çatı kaplama ürünlerini doğrudan etkilemese bile çatıyla bağdaşık olan yağmur indirme sistemlerimiz bulunuyor. 
Bu sistemler suyun bir kısmını binanın çevresinde yeşil alan varsa bu alanların sulama sistemine, bir kısmını da sistemin su depolama bölümüne bağlayabiliyor. Böylece çatıya düşen suyun bir gidere, kanalizasyona bağlanmadan çevrede değerlendirilmesi söz konusu oluyor. Bu sistemler sayesinde ihtiyaç duyduğumuz suyu depolayabilir, geri kalanıyla çevredeki toprağın ve yeşil alanların suya doymasını sağlayabiliriz. İçinde mineraller barındıran yağmur suyu, kullandığımız çeşme suyuna göre çok daha faydalı. Bu nedenle yeşil alanlar için bire bir… 
Burada çatıdan çok, çatıyla bağlantılı olan yağmur indirme sistemlerinin, oluk sistemlerinin önemi ortaya çıkıyor. Bu sistemlerin kurulmasında deneyim ve tecrübe çok önemlidir. Nimeçatı’nın geniş ürün gamı ve kardeş firmamız Ondutek’in deneyim ve tecrübesiyle bu sistemlerin yaygınlaşması için üzerimize düşeni yapmaya hazırız. 

“Yeşil çatı konseptiyle hem enerji maliyetlerini düşürüyor hem doğadan aldığımız alanı doğaya geri veriyoruz”
Özellikle son yıllarda binalarda yatay mimariye geçilmeye başlandı. Nimeçatı olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Yatay mimarinin çatı özellikleri nelerdir? Uygulama ve mühendislik açısından avantajları ve dezavantajlarını değerlendirir misiniz? Yatay mimarinin kent sürdürülebilirliğine etkisi nedir? Bu noktada gerek firma olarak gerek iş ortaklarınızla yürüttüğünüz yeni çalışmalarınız mevcut mu? 
Selçuk Aktepe: Sürdürülebilirlik ve yatay mimari ile bağdaşık yeşil çatı sistemleri, hem uygulamada hem de satış pazarlamasını yaptığımız ürünlerde özel bir yerde duruyor. Kentleşmenin, betonlaşmanın bu kadar yoğun olduğu bir dönemde, yeşil çatı konseptinin değerlendirilmesi hem enerji maliyetlerini azaltmak ve sürdürülebilir olmak açısından hem de doğadan aldığımız yeri, çatıya geldiğimizde tekrardan ona kazandırmak açısından önemli bir hal alıyor. Tabii ki burada da çatının şekline, tasarımına dikkat edilmesi gerekiyor. 
Diğer taraftan artık birçok otopark alanını, sitelerin ya da konutların çevresinde değil altında yapıyoruz. Dolayısıyla site içinin, ara yolların altının, otopark alanlarının üzerinin de yeşil çatı sisteminde çözülmesini öneriyoruz. Ondutek olarak da bu ürünlerin uygulamalarını yapıyoruz.
Yatay mimarinin yaygınlaşıyor olması çok önemli. Ancak arazimiz ve alanımız çok kısıtlı. Böyle bakıldığında ikisini dengede götürmemiz gerekiyor. Ya mevcut şehirlerin nüfuslarını azaltacağız ya da daha fazla alanı imara açacağız. Israrla üzerinde durduğumuz nokta, özellikle yeşil çatıya imkân veren projelerde doğadan aldığımız kadar yeri doğaya geri vermek. Aynı zamanda da yeşil alanları çoğaltarak şehrin tamamına etki edecek radyant ısınmayı önlemek. Keza, istenirse buralarda küçük çaplı tarım imkânı yaratmak ve enerji maliyetlerini düşürmek. 
“Şehirlerimizin en büyük ihtiyacı rüzgâr, nem kontrolü, temiz hava, temiz su… Yeşil çatılar ve GES sistemleri, bu ihtiyaçlara büyük bir kaynak sağlayabilecek iki yapı…”
Abdullah Aysu: Biz doğayı sınırsız bir kaynakmış gibi görüyor ve tüketiyoruz. Sanayileşme ve kentleşmenin de zirve yapmasıyla çok büyük çevre sorunları ortaya çıkıyor. Aslında bu çevre sorunlarının ortaya çıkması ile birlikte hızla tükenen kaynaklarımız, bizi yeşil çatı, yatay mimari gibi çözümlere yönlendiriyor. Deprem de bu duruma çok büyük etken… 
Yatay mimari, depremdeki hasar risklerini azaltıyor. Mesela yakın tarihte İzmir'de olan depremde yatay mimari ağırlıklı olsaydı, enkazdan kurtarılma oranları da yükselecekti bence. Ayrıca yeşil ve ferah alanların insanlar üzerindeki olumlu psikolojik etkisi oldukça fazla…  Bu bizim ülkemizin çok eskiden beri gelen bir ihtiyacı aslında ama biz ne yazık ki yatay mimariye geç ulaştık. 
Teknik anlamda değerlendirecek olursak, bizim şehirlerimizin en büyük ihtiyacı rüzgâr, nem kontrolü, temiz hava, temiz su… Yeşil çatılar ve daha çok gündem olan GES (Güneş Enerjisi Sistemleri)  projeleri, bu ihtiyaçlara büyük bir kaynak sağlayabilecek iki yapı…  Bu anlamda yatay mimariye belli bir alanda geçtikten sonra en önemli çözüm seçeneği yeşil çatılar ve GES sistemleri oluyor. 
Bu anlamda sektöre nasıl bir faydanız oluyor?
Abdullah Aysu: Doğru bilgiye erişmek için bize ulaşan ciddi bir kitle var. Bu kitleye mevcut çatıların yeşil çatıya nasıl dönüştürülebileceği veya mevcut bir çatının nasıl GES sistemi ile kompakt hale getirilebileceği konularında danışmanlık hizmeti veriyoruz. Zaman zaman uygulamaya geçirdiğimiz yerler de oluyor, olacaktır da... Konunun gündeme alınmış olması bile bizim için ümit verici bir süreç.
Yeşil çatılar da kendi içinde bitkilendirme şekline göre ayrılıyor. Bunlar uygulama esaslarını etkiliyor mu?
Abdullah Bey: Yeşil Çatılar, yoğun ve seyrek yeşillendirme olarak ikiye ayrılıyor. Yoğun yeşillendirmede, su toplama ve drenaj levhasının boyutları değişiyor. Bitkilerin daha çok suya ihtiyaç duymasından dolayı üst katmanda daha fazla su toplanması gerekiyor. Hemen altta bir nem tutucu ve koruyucu şilte dediğimiz bir katman var. Bitkilendirmenin yoğunluğuna göre onun yoğunluğu da artıyor. 
Seyrek yeşillendirmede suya ve bakıma daha az ihtiyaç duyuluyor. Çünkü daha az bitki var. Haliyle su depolama, drenaj levhası ve nem tutucu koruyucu şilte katmanlarının yoğunluğu, boyutları, yükseklikleri azalıyor gibi düşünebilirsiniz. 
Yeşil çatıların ve pasif evlerin kentsel, ekonomik, ekolojik ve sosyal sürdürülebilirliğe etkisi nedir?
Selçuk Aktepe: Pasif ev kavramı ülkemizde yavaş yavaş da olsa yaygınlaşmaya başladı. Özellikle gelişmiş ülkelerde ısı yalıtım malzemelerinin kalınlıklarının artırılması, farklı ısı yalıtım malzemelerinin bir araya getirilmesi, çatılarda solar enerji sistemleri ve yağmur indirme sistemlerinin kurulması, atıkların değerlendirilmesi ve tekrar işlenmesi gibi uygulamalar neticesinde, neredeyse sıfır atık ve sıfır enerjiyle yaşanabilir evler üretilmeye başlandı. Özellikle Avrupa’da, Avustralya’da, İngiltere, Almanya, Yeni Zelanda’da bu tür pasif evlerin örneği çok yaygın. Yeşil çatılar da aslında bunun parçası… Türkiye’de bu uygulamalar henüz yaygın değil ama önümüzdeki yıllar içinde bu uygulamaların ülkemizde de yaygınlaşacağını düşünüyoruz. 
Son olarak eklemek istedikleriniz var mıdır?
Selçuk Aktepe: Pandeminin sonuna gelmiş olduğumuzu umuyoruz. Diğer taraftan, son dönemde dünyada başlayan savaş, göç gibi krizlerin son bulması ve tamamen tükenmeden daha huzurlu, daha yaşanabilir bir ortam oluşması dünya için temennimiz... Kaynakları sınırlı olan dünyamızda baharı da, yazı da, kışı da dolu dolu yaşayabileceğimiz güzel bir gelecek diliyorum. 

Etiketler:

Nimeçatı, Nimeçatı sürdürülebilirlik çalışmaları, Nimeçatı Genel Müdürü Selçuk Aktepe, Abdullah Aysu, Ondutek, Onduline, Ondutek Teknik – Ticari İşler Şefi İnşaat Mühendisi Abdullah Aysu, sürdürülebilirlik, çatı yalıtımı, yeşil çatı, yalıtım,

Paylaş:
İLGİLİ İÇERİKLERE GÖZ ATIN
Our site uses cookies. Learn more about our use of cookies: cookie policy

Sign Up for Our Newsletter