Yapı Magazin
''Enerji Verimli, Güvenli, Sağlıklı, Konforlu ve Uzun Ömürlü Binalar İçin Yalıtımın Önemini Vurgulamaya Devam Edeceğiz''

''Enerji Verimli, Güvenli, Sağlıklı, Konforlu ve Uzun Ömürlü Binalar İçin Yalıtımın Önemini Vurgulamaya Devam Edeceğiz''

İZODER, 30 yıldır yalıtım bilincini artırmak ve sektörü daha da ileriye taşımak için çalışmalarına devam ediyor. Enerji verimliliği ve yalıtımın öneminin giderek arttığı bu dönemde, enerjide dışa bağımlılığı azaltma imkânı da sağlayan yalıtım uygulamalarının önemini,  devam eden kentsel dönüşüm sürecinin enerji verimliliğine etkilerini ve enerji tüketimini minimuma düşüren pasif ev standartlarını konuştuğumuz İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, ''Pasif evler, geleceğin yapı sektöründe çok daha önemli yer tutacak. Her geçen yıl yaygınlığı daha da artan pasif evler, yaklaşık yüzde 90 enerji tasarrufu sağlamasıyla enerji verimli yapılaşmada öne çıkıyor.'' dedi.
Küresel emtia ve enerji fiyatlarındaki artış ile enerji verimliliği ve yalıtımın önemi daha da arttı. Enerjide dışa bağımlılığı azaltma imkânı da sağlayan yalıtım uygulamalarının önemi ve doğru yalıtım ürünleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Aslında sorunuz yalıtımın önemi ile ilgili çok önemli tespitler içeriyor. Bir ağacın uzun ve sağlıklı bir ömür sürmesi için toprak, hava ve su ne ise güvenli, sağlıklı, konforlu ve enerji verimli yapılaşma için de yalıtım aynı şey demek… Yani yalıtım binalarımız açısından bu kadar hayati öneme sahip.
Tüm dünyada etkisi giderek artan enerji krizi ve buna bağlı yüksek enerji maliyetleri, özellikle Türkiye gibi doğal kaynakların kısıtlı olduğu ve enerjide dışa bağımlı ülkeler için yalıtımla sağlanacak enerji verimliliğini oldukça önemli kılıyor. Ülkemiz enerjisinin yüzde 71’i, doğalgazının ise yüzde 99’u ithal ediliyor. Ülkemizde kullanılan toplam enerjiye baktığımızda yüzde 31’inin binalarda tüketildiğini görüyoruz. Tüketilen bu enerjinin yüzde 80’i de kışın ısınma yazın soğutma için kullanılıyor. Oysa ısı yalıtımlı binalar enerji giderlerini yüzde 50 düşürerek bütçeye ve çevrenin korunmasına önemli bir katkı sağlıyor. Geçtiğimiz yıl enerji ithalatına yaklaşık 100 milyar dolar ödeyen ülkemizde binaların sadece yüzde 20’si yalıtımlı olduğu için yaklaşık 12 ila 15 milyar dolar boşa harcandı. 
Binalara standartlara uygun ve doğru yapılacak bir yalıtımın ömürlük bir yatırım olduğunun unutulmaması gerekiyor. Bu şartlara uygun ve belirlenen standartlar göz önüne alınarak yapılan yalıtım uygulamaları enerji faturalarında yaklaşık yüzde 50’lik bir düşüş sağlıyor. Yani çok daha az enerji harcayarak çok daha verimli ısınıp, serinliyoruz. Üstelik dış cephede ısı yalıtımı maliyeti, faturalardan sağlanan tasarrufla 2 ila 5 yılda kendini ödüyor.  Bugün yeni inşa edilen bir binada ısı yalıtımı uygulamalarının maliyeti toplam bina maliyetinin yüzde 2 ila yüzde 3’üne denk geliyor. 
Yalıtım denince bir de dikkat edilmesi gereken kalınlık meselesi var. Yalıtım yaparken her bölgenin kendi coğrafi ve iklimsel şartlarına uygun yalıtıma ihtiyacı olduğunu da unutmamak gerekiyor. Yalıtım kalınlıklarının, enerji verimliliğine etkisi çok fazla olsa da kalınlık artışının uygulama maliyetine olan etkisi oldukça azdır. Yalıtım kalınlığı arttıkça sağlanacak enerji verimliliği aynı oranda artar. Buna karşılık kalınlık artışının inşaat maliyetine etkisi oldukça azdır. Yalıtım kalınlığını iki katına çıkardığımızda toplam maliyet ikiye katlanmaz ama bu sayede ısıtma ve soğutmada tasarruf potansiyeli iki kat olur. Isı yalıtımı uygulamaları hem ilk yatırım hem işletme maliyetlerini düşürerek kendini kısa sürede geri öder, bina ömrü boyunca tasarruf sağlamaya devam eder.
Genel olarak uygulamalarda yalıtım malzemesinin maliyetinin dışında, yalıtım kalınlığından bağımsız olarak; iskele kurulumu, elektrik, su gibi alt yapı maliyetleri, yapıştırıcı, sıva, dübel, file vb. yardımcı malzeme maliyetleri, boya, dış cephe kaplaması gibi tamamlayıcı malzeme maliyetleri ve işçilik maliyetleri oluşur. Tüm bu maliyetlerin içerisinde yalıtım malzemesinin kalınlığının arttırılmasından oluşacak ilave maliyeti uygulamadan uygulamaya değişmekle birlikte oldukça düşüktür. Yani iskeleyi kurdurmuş, işçiyi iskeleye çıkarmış, yapıştırıcı, sıva, boya gibi malzemeleri almışken enerji verimliliğini sağlayacak yalıtım levhasını mümkün olduğunca kalın kullanmalıyız. Artık bizim de Antalya ve İzmir gibi sıcak iklim bölgelerinde 6-8 cm, İstanbul gibi ılıman iklime sahip bölgelerde 9-10 cm, Ankara gibi soğuk olan yerlerde 10-12 cm ve Erzurum gibi çok soğuk olan yerlerde 14-15 cm kalınlıklarda yalıtım yapmamız gerekiyor. Benzer durum pencereler için de geçerli. Pencerelerde kaplamasız klasik camlar yerine ısı ve/veya güneş kontrol kaplamalı yalıtım camlarını kullanmalıyız. Bu noktada tüm vatandaşlarımıza mevzuat limitlerinin ötesine geçmelerini ve daha kalın yalıtım yapmalarını tavsiye ediyoruz.
''Kentsel dönüşüm bir yandan güvenli kentler sağlarken diğer yandan çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için de büyük bir fırsat barındırıyor''
Yeni kentsel dönüşüm seferberliği güvenli, konforlu, çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için büyük önem taşıyor. Devam eden kentsel dönüşüm sürecinde İZODER olarak nasıl çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Depremle mücadele konusunda bütünsel bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde deprem ile mücadele noktasında kentsel dönüşüm süreci ile ilgili yaptığı açıklamalar önemliydi. Başta Marmara Bölgesi olmak üzere tüm Türkiye’de bilim temelli hızlandırılmış bir kentsel dönüşüm süreci bizlerin de uzun zamandır talep ettiği bir çözüm. Kentsel dönüşümün bir yandan güvenli kentler sağlarken diğer yandan çevreye duyarlı, enerji verimli yapılaşma için de büyük bir fırsat barındırdığını unutmamak gerekiyor. 
Yenilenecek tüm binalarda doğru uygulanmış yalıtım; enerji kaynaklarının daha az kullanılmasını sağlayıp ülkemizin Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşması, güvenli ve konforlu yapılaşma noktasında da önemli bir adım olacak.
Depremler karşısında yıkılmadan ayakta kalacak binalar için hayati öneme sahip olmasına rağmen Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği sadece 5 yıl önce yürürlüğe girdi. Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’sini oluşturuyor. Yaklaşık 10 milyon bina, 22 milyonun üzerinde konutun bulunduğu ülkemizde, böylesine yıkıcı depremler yaşanırken bu oranlar hem üzücü hem kabul edilebilir değil. Artık önümüze bakmalı ve inşa edilecek tüm binalar için su yalıtımı ile güçlendirilmiş, en az 100 yıl kullanım ömrü olacak güvenli, enerji verimli, sağlıklı ve konforlu yapılar inşa etmeliyiz. Bunun için de zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve çok sıkı denetlenmesi gerekiyor.
Korozyonun depremlerin yol açtığı büyük yıkımların en önemli nedenlerden biri olduğunu özellikle 1999 depreminden bu yana çok yüksek sesle ve sık sık söylüyoruz. Bu konu çok çok önemli… Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde ısı ve su yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun araştırmasına göre; suya maruz kalan bir donatının, 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini ortaya koyuyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti.
Tüm bu veriler su yalıtımının gündemde çok daha fazla yer alması gerektiğini gösteriyor. Biz hem kamu hem vatandaşların gündeminden bu konuyu düşürmemek ve ilgili tedbirlerin alınması noktasında ısrarcılığımızı sürdürmek konusunda kararlıyız.

''nSEB binalar; sürdürülebilir, çevreye duyarlı ve enerji verimli yapılaşma konusunda ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarabilecek önemli adımlar içeriyor''
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yaptığı düzenleme ile 1 Ocak 2023’ten itibaren parseldeki toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan tüm binalar “Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar” (nSEB) konseptine uygun inşa edilmek zorunda. “Binaların enerji performans sınıfını en az “B”ye yükseltecek bu düzenlemenin sürdürülebilir ve güvenli yapılaşmada önemi nedir?
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın iklim dostu yeşil binaların yapımına öncelik verilmesi ve bu kapsamda teşviklerin artırılmasına ilişkin madde doğrultusunda attığı adımlar sonuç vermeye başladı. Söz konusu madde kapsamında yapılan düzenlemeyle Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği’nde değişikliğe gidildi ve 1 Ocak 2023’ten itibaren parseldeki toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan tüm binaların “Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar” (nSEB) konseptine uygun inşa edilmesi zorunlu hale getirildi. Böylece, nSEB binalar enerji performans sınıfı en az “B” olacak şekilde inşa edilecek ve bu binalar kullandığı enerjinin en az yüzde 5’ini güneş paneli, rüzgar enerjisi, ısı pompası gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayacak. 
nSEB binalar; sürdürülebilir, çevreye duyarlı ve enerji verimli yapılaşma konusunda ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarabilecek önemli adımlar içeriyor. Diğer binalara göre cephelerde en az 2-3 cm, çatılarda en az 4-6 cm, döşemelerde en az 2 cm daha kalın yalıtıma ve kaplamalı yalıtım camı üniteleri ile ısı yalıtım değerleri iyileştirilmiş pencerelere sahip olan nSEB binalar, yakıt faturalarında kullanıcılarına yüksek oranda tasarruf sağlıyor. İlgili düzenlemeyle bu yıl Türkiye genelinde yaklaşık bin 400 bina “Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar” (nSEB) konseptine geçti. Sürdürülebilir ve güvenli yapılaşmada nSEB binaların kilit bir rol üstleneceğine inanıyoruz. Şu anda 5 bin metrekareden büyük binalar için zorunlu olsa da biz Türkiye’nin “2053 net sıfır emisyon” hedefi doğrultusunda tüm yeni yapılan binaların nSEB konseptinde yapılmasını tavsiye ediyoruz. Hazır önümüzde tüm Türkiye’yi kapsayacak büyük bir kentsel dönüşüm seferberliği fırsatı varken tüm binalar için nSEB konseptini uygulamayı düşünmek geleceğe önemli bir yatırım olacaktır.
''Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’nde de tanımlandığı üzere enerji limitlerimizi ve U değerlerimizi bu revizyonla birlikte gelişmiş ülkeler seviyesine getirmemiz gerekiyor''
Dernek olarak hayata geçirdiğiniz ‘Tek yol U dönüşü’ kampanyanız da U değerlerinin (ısı geçirgenlik oranı) ülke genelinde iyileştirilmesi konusunda yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?
Ülkemizde 2008 yılında tanımlanmış enerji limitlerinin kullanılması enerjide büyük oranda israfa sebep oluyor. Avrupa Birliği’nde 2019 yılından bu yana yeni kamu binalarının tümü 2020 yılının başından itibaren ise tüm yeni binalar neredeyse sıfır enerjili olarak yapılıyor. Birçok gelişmiş ülkede binalar, ısıtma ve soğutmaya yönelik birim metrekaredeki yıllık enerji tüketimi 30-50 kW olacak şekilde yalıtımlı olarak tasarlanıyor ve inşa ediliyor. 
Son olarak Binalarda Enerji Performansı Direktifi (EPBD) ile ilgili imzalanan anlaşmayla; 1 Ocak 2025 itibarıyla AB ülkeleri, fosil yakıtlarla çalışan kombilerin kurulumu için herhangi bir mali teşvik sağlamayacak. AB kurumları, 2040 yılına kadar doğalgaz kombilerinin kullanımdan kaldırılması amacıyla Ulusal Bina Yenileme Planları’na bir yol haritası eklenmesi konusunda fikir birliğine vardı. 2030 itibarıyla yeni inşa edilen evler de dahil olmak üzere tüm yeni binalar, fosil yakıtlardan kaynaklanan sıfır yerinde karbon emisyonu ile Sıfır Emisyon Binaları olmak zorunda. 2050 yılına kadar AB’deki tüm binalar sıfır emisyonlu binalara dönüştürülecek.
Ülkemizde ise halen bina enerji tüketimi 120-150 kW (birim metrekare/yıl) seviyesinde. Yönetmelik revizyonu ile zorunlu hale gelen nSEB ile toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan sınırlı sayıdaki yapılarda enerji tüketimini 100-120 kW seviyesine çekmiş olacağız. Kapsam dışındaki binalar ise 120-150kW mertebelerinde enerji tüketmeye devam edecek. Özetle halen enerji israfımız gelişmiş ülkeler ile mukayese edildiğinde 3 ila 5 kat daha fazla. Bir an önce Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’nde de tanımlandığı üzere enerji limitlerimizi ve U değerlerimizi bu revizyonla birlikte gelişmiş ülkeler seviyesine getirmemiz gerekiyor. Dernek olarak hayata geçirdiğimiz ‘Tek yol U dönüşü’ kampanyamızla da U değerlerinin (ısı geçirgenlik oranı) ülke genelinde iyileştirilmesi konusunda yoğun bir gayret sarf ediyoruz. Binalarda Isı Yalıtımı Kuralları Standartı TS 825 revizyonu bu noktada büyük önem taşıyor. Revize standardın bir an önce çıkarılmasını ve kentsel dönüşüm seferberliğine entegre edilmesini bekliyoruz.

''Enerji tüketimini minimuma düşüren pasif evler, geleceğin yapı sektöründe çok daha önemli yer tutacak''
Tasarım aşamasından itibaren binalarda enerji verimliliğini göz önünde bulunduran uluslararası enerji etkin tasarım standartlarından biri olan pasif ev yapı uygulamalarının sürdürülebilir avantajlarından bahseder misiniz?
Hepimizin bildiği gibi çevrenin korunması ve özellikle hava kirliliğinin önlenmesi için yapılacak en önemli adımlardan biri enerjiyi verimli kullanmak.  Gelişmiş ülkeler pasif evlere ve sıfır enerjili binalara, endüstriyel alanlarda daha verimli üretime yönelmişken tükenen enerji kaynakları, enerji verimliğini tüm alanlarda bir tercih değil zorunluluk haline dönüştürüyor. Enerji tüketimini minimuma düşüren pasif evler, geleceğin yapı sektöründe çok daha önemli yer tutacak. Her geçen yıl yaygınlığı daha da artan pasif evler, yaklaşık yüzde 90 enerji tasarrufu sağlamasıyla enerji verimli yapılaşmada öne çıkıyor. 
Pasif evlerde yalıtım kalınlıkları 30-40 santimetrelere kadar yükseliyor. Bu da yalıtımdan alınan verimi artırıyor. Yalıtım yaptırırken pasif ev olsun ya da olmasın yalıtım kalınlıklarını yüksek oranda tercih edebiliriz. Unutmamak gerekiyor ki; yalıtım kalınlığı arttıkça sağlanacak enerji verimliliği aynı oranda artarken bu kalınlık artışının inşaat maliyetine etkisi oldukça az oluyor. Isı yalıtımı uygulamaları hem ilk yatırım hem işletme maliyetlerini düşürerek kendini kısa sürede geri öder, bina ömrü boyunca tasarruf sağlamaya devam eder.
Kamuoyunda, yalıtım ve enerji bilinci farkındalığını değerlendirmenizi istesek neler söylersiniz? İZODER olarak sağlıklı, güvenli ve konforlu yaşam koşullarının sağlanabilmesi adına farkındalık arttırma noktasında yürüttüğünüz ve gerçekleştirmeyi planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Birbiri ardına yaşanan petrol krizleri nedeniyle oluşan enerji darboğazlarından dersler çıkaran ve enerjinin verimli kullanılmasına yönelik olarak zamanında tedbirler alan birçok ülkede yalıtım sektörünün kayda değer büyüklüklere ulaştığına şahitlik ediyoruz. Ülkelerin yalıtım sektörü verileri incelendiğinde; gelişmiş olarak kabul edilen ülkelerin daha büyük pazar kapasitesine sahip oldukları görülüyor. AB’deki kişi başı ısı yalıtım malzemesi tüketimi ülkemizin 2,5 ila 3 kat üstünde. Yalıtım konusunda gelişmiş ülkelerle aramızdaki bu büyük farkı sadece gelişmiş ülkelerin gayri safi milli hâsılalarının yüksek oluşuna bağlamak doğru değil. Söz konusu ülkelerin enerji verimliliğine verdikleri önem sayesinde gelişimlerine büyük katkılar sağladıklarını, 1970’li yıllarda ilk petrol krizinden sonra bu konuda yapılan bilinçlendirme çalışmalarının halklar tarafından doğru algılanarak benimsendiğini söylemek daha doğru olacaktır.
Türkiye’ye baktığımızda ise TÜİK tarafından 06 Mayıs 2022 tarihinde yayımlanan “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”na göre konutlarda yalıtımsızlıktan dolayı ısınamamanın en çok karşılaşılan konut ve çevre problemi olarak öne çıktığını görüyoruz. Rapor; kurumsal olmayan nüfusun yüzde 34,3’ünün konutunda yalıtımsızlık veya eksik yalıtımdan dolayı ısınamama sorunu yaşanırken yüzde 33,9’unun konutunda sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçeveleri vb. problemler ile karşı karşıya kalındığını ortaya koyuyor. Bu noktada yalıtımın enerji verimli, güvenli, sağlıklı, konforlu ve uzun ömürlü binaları için önemini topluma anlatmak, bu konuda toplumsal bilinci en üst seviyelere çıkarmak gerekiyor. İZODER olarak tam 30 yıldır bu konuda elimizi taşın altına koyduk. Büyük ve ses getiren kampanyalara, kamu iş birliklerine ve çalışmalara imza attık.  Yalıtım bilincini artırmak, sektörümüzü daha da ileriye taşımak için eğitimler vermeye, kamu ve ilgili kuruluşlarla iş birliği yapmaya, yalıtımın önemini her platformda anlatmaya önümüzdeki dönemde de devam edeceğiz. 

Etiketler:

#izoder #enerjiverimliliği #yalıtım #kentseldönüşüm

Paylaş:
İLGİLİ İÇERİKLERE GÖZ ATIN
Our site uses cookies. Learn more about our use of cookies: cookie policy

Sign Up for Our Newsletter