İklimlendirme Sanayi İhracatçıları Birliği (İSİB), çevreyi ve doğayı merkeze alan vizyonları ve buna sahip çıkan tüm paydaşları ile birlikte Türk iklimlendirme sektörünün gelişimi için çalışmalar gerçekleştiriyor. İklimlendirme sektöründe sürdürülebilirlik ilkelerini benimseme konusunda atılan adımları, küresel ekonomik dalgalanmalar, ticaret savaşlarının iklimlendirme sektörüne etkilerini ve Türk iklimlendirme sektörünün hedeflerini konuştuğumuz İSİB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şanal, “İSİB olarak ülkemizin iklimlendirme sektöründeki marka değerini yükseltmek, uluslararası arenada daha güçlü bir şekilde söz sahibi olmasını sağlamak, AR-GE ve inovasyonda rekabetçi bir ekosistem yaratarak yeşil dönüşüme uygun ürün portföyünün zenginleşmesine katkıda bulunmak için çalışmaya artan bir ivmeyle devam edeceğiz.” dedi.
İklimlendirme sektöründe sürdürülebilirlik ilkelerini benimseme konusunda hangi adımlar atılmaktadır? Uluslararası çevre düzenlemeleri ve iklim değişikliği hedefleri, sektördeki iş modellerini nasıl etkilemektedir?
Avrupa Birliği ülkelerinin karbon salımını azaltmak için koyduğu hedefler doğrultusunda; soğutma alanında daha çevreci gazların kullanımını, cihaz verimlilik performanslarının yükseltilmesini (EER, SEER, COP) ve verimlilik değerleri yüksek ürünlerin kullanımını zorunlu hale getirdi. Özellikle ısıtma alanında yeni nesil, yüksek verimli ve çevreci ısı pompaları gibi çözümlerin kullanımı teşvik ediliyor. Bu doğrultuda mümkün olduğunca doğal gaz kaynaklı ısı üreticilerinden uzaklaşmanın hazırlıkları başladı. Sektör olarak her ne kadar AB’nin döngüsel ekonomi stratejisi ile uyumlu ekodizayn kriterlerine ve Avrupa Enerji Verimliliği Standartları'na uygun sürdürülebilir ürünler üretsek de yakın gelecekte ülke ekonomisinin ve sanayisinin yapısını sürdürülebilir ilkeler ve gereklilikler doğrultusunda dönüştürmezsek en büyük ticaret partnerimiz olan Avrupa Birliği ile olan ticari ilişkilerimizde önemli sorunlarla karşılaşabiliriz. Yine sanayi ve enerjide karbon emisyonlarını düşürmezsek 2026 yılı itibarıyla mali yükümlülüğü uygulamaya konulacak olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'ndan kaynaklı ek maliyetler sebebiyle fiyat bazlı rekabet avantajımızı kaybetme riski ile karşılaşabiliriz.
“Sektör olarak, yeni teknolojileri benimsemeye ve geliştirmeye hazır olmalıyız”
Sektördeki son teknolojik yenilikler nelerdir ve bu yeniliklerin enerji verimliliği üzerindeki etkileri nasıl ölçülmektedir? İklimlendirme sistemlerinde kullanılan yapay zekâ ve makine öğrenimi uygulamalarının gelecekteki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisiyle artan sıcaklıklar ve öngörülemeyen iklim koşulları nedeniyle enerji tasarruflu ve çevre dostu sistemlere olan talep artıyor. Yeşil Mutabakat'a uyum kapsamında daha az karbon salımı yapan sistemlerin kullanımı ön plana çıkarken özellikle fosil yakıtlardan çıkış hızlanıyor. Aynı şekilde üretimde de akıllı teknolojiler ve otomasyon sistemleri yaygınlaşıyor. Bu noktada Türk iklimlendirme sektörü, küresel trendlere ayak uydurmak için çalışmalar yapıyor. Yeşil dönüşüm kapsamında enerji tasarruflu ve çevre dostu sistemlerin üretimi ve kullanımı son yıllarda gittikçe yaygınlaşıyor ve Türk şirketleri bu alanlardaki AR-GE yatırımlarını artırıyor.
Yeni nesil soğutucular ve ısı pompalarına yönelik çalışmalar hız kazanıyor. Binalarda enerji verimliliğini artırmak için bina otomasyon sistemleri daha yaygın bir şekilde kullanılıyor. Küresel bir sorun haline gelen hava kirliliğine yönelik olarak hava kalitesini artıracak ürünlere rağbet artıyor. Başta ısınma ihtiyaçları olmak üzere fosil yakıt tüketimini azaltıcı çalışmalar yapılıyor.
İklimlendirme sistemlerinde yapay zekâ ve makine öğrenimi, geleceğimizi şekillendiren bir güç olacak. Bu teknolojiler sayesinde enerji tasarrufu, konfor ve verimlilik alanlarında önemli ilerlemeler kaydedebiliriz. Yapay zekâ ve makine öğrenimi, binaların enerji tüketimini optimize ederek ve bireysel tercihlere uyum sağlayarak enerji tasarrufu ve konforu artıracaktır. Bu da daha düşük maliyetler ve daha sürdürülebilir bir gelecek anlamına gelir.
Sektör olarak, bu yeni teknolojileri benimsemeye ve geliştirmeye hazır olmalıyız. Bu sayede, iş ortaklarımıza daha iyi çözümler sunabilir ve küresel rekabette öne geçebiliriz. Yapay zekâ ve makine öğreniminin, potansiyelini tam olarak ortaya çıkarmak için sektördeki tüm paydaşların birlikte hareket etmesi gerekiyor. AR-GE yatırımlarını artırmalı, bilgi ve bilinçlendirmeyi geliştirmeli ve kalifiye işgücü yetiştirmeliyiz. İklimlendirme sistemlerinde yapay zekâ ve makine öğrenimi sadece bir trend değil, bir değişimdir. Bu değişimin öncüsü olalım ve geleceğin iklimlendirme sistemlerini birlikte inşa edelim.
Sektördeki uzmanlık ve teknik bilgi gereksinimlerini karşılamak için hangi eğitim programları ve sertifikasyonlar sunulmaktadır? Yeni nesil iklimlendirme profesyonellerini yetiştirmek için ne gibi girişimlerde bulunulmaktadır?
Bildiğiniz gibi iklimlendirme sektörü, ülkemiz ekonomisi için stratejik önem taşıyan ve hızla gelişen bir sektör. Bu gelişmenin sürdürülebilir olması ve sektörün rekabet gücünü koruması için, alanında uzman ve güncel bilgilerle donatılmış insan kaynağına sahip olmak hayati önem taşıyor. Bu amaçla, sektörümüzdeki bilgi ve beceri açığını kapatmak için çeşitli eğitim programları ve sertifikasyonlar sunuluyor. Mesleki liselerden başlayıp, üniversitelere kadar uzanan geniş bir yelpazede eğitim imkanları mevcut. Ayrıca, İhracatçı Birlikleri ve sektörel kuruluşlar tarafından da çeşitli sertifika programları düzenleniyor.
Bununla birlikte, sadece eğitim programları ve sertifikasyonlar yeterli değildir. Yeni nesil iklimlendirme profesyonellerini yetiştirmek için sektörümüzün tüm paydaşlarının birlikte çalışması gerekiyor. Bu bağlamda; eğitim müfredatlarının güncellenmesi, uygulamalı eğitimlere önem verilmesi, sektör ile iş birliğinin geliştirilmesi, teknoloji kullanımının teşvik edilmesi ve mesleki gelişim programlarının düzenlenmesi önemli. Bu girişimler ile iklimlendirme sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücü yetiştirilmesi ve sektörün gelişmesine katkıda bulunulması hedefleniyor.
“Yeni ve büyüyen pazarlara odaklanarak, ticaret savaşları veya ekonomik dalgalanmalardan daha az etkilenmek mümkün olabilir”
Küresel ekonomik dalgalanmalar ve ticaret savaşları, iklimlendirme sektörünü nasıl etkilemektedir? Ulusal ve uluslararası pazarlarda rekabetçi kalmak için sektördeki firmalar hangi stratejileri izlemektedir?
Sektör büyük, hareket alanı da global olunca küresel ve yerel her türlü parametre iklimlendirme endüstrisini doğrudan etkiliyor. Bu noktada döviz kurlarındaki dalgalanmalar sektörde faaliyet gösteren firmalar için maliyetleri artıran temel sorunların başında geliyor. Mevcut dalgalanmaların yarattığı belirsizlik finansal riskleri de beraberinde getiriyor. Birçok firma bu belirsizlik sebebiyle yatırımlarını erteleme yoluna giderken bu durum sektörün potansiyelini de etkiliyor. İklimlendirme ürünlerinin imalatında kullanılan ham maddelerin ve enerjinin fiyatındaki dalgalanmalar maliyetleri etkileyebiliyor. Bu tablo, fiyat rekabeti üzerinde baskı oluşturup kâr marjlarını azaltabiliyor. İhracat pazarlarındaki değişimler de sektörümüzü doğrudan etkileyen kritik bir parametre. Ticaret savaşları ve politik gerilimler Türk iklimlendirme sektörünün uluslararası pazarlardaki rekabet gücüne etki ediyor. Olası ticaret kısıtlamaları veya uluslararası ilişkilerdeki gerilimler, ihracat hacmini azaltabiliyor veya yeni pazarlara girişi zorlaştırabiliyor.
Bu noktada elbette uyguladığımız ve uygulamayı planladığımız bazı stratejilerimiz var. Bu plan ve stratejilerimizden önemli gördüklerimizi özetlemek gerekirse; ilk olarak verimlilik artırıcı önlemler alarak maliyetleri düşürmenin firmaların rekabet gücünü artırabileceğini söyleyebiliriz. Üretim süreçlerinde otomasyona geçiş, enerji verimliliği projeleri ve tedarik zinciri yönetiminde iyileştirmeler maliyetleri azaltabilir. Yenilikçi ürün ve çözümler geliştirerek pazarda fark yaratmak firmaların rekabet avantajını artırabilir. AR-GE yatırımları, ürünlerin kalitesini ve performansını artırarak müşteri taleplerine cevap verebilir ve yeni pazarlara girişi kolaylaştırabilir. İç ve dış pazarlarda çeşitlendirme stratejileri izlemek, firmaların riskleri dağıtmalarına ve rekabet avantajlarını artırmalarına yardımcı olabilir. Yeni ve büyüyen pazarlara odaklanarak, ticaret savaşları veya ekonomik dalgalanmalardan daha az etkilenmek mümkün olabilir.
Türkiye iklimlendirme sektöründeki ihracat ve ithalat trendleri nelerdir ve bu trendler küresel pazardaki konumunu nasıl etkilemektedir?
Türk iklimlendirme sektörü hem bölgemizde hem de dünyada stratejik bir öneme sahip. Global olarak her geçen gün artan marka değeri ile küresel ölçekte dev firmalarla rekabet ediyor. Bu noktada 2023 yılında 7,2 milyar dolar ihracat gerçekleştiren Türk iklimlendirme sektörü, dünyada 19’uncu ve Avrupa’da 10’uncu büyük ihracatçı konumunda. 2023 yılı sonu itibarıyla küresel pazardan yüzde 1,3 pay alan Türk iklimlendirme sektörünün hedefi, 2028 yılı itibarıyla bu oranı yüzde 1,5’in üzerine çıkarmak oldu. Radyatör ve havlupan ihracatında dünya lideri olan Türkiye’nin üretim gücüne dair bazı veriler de paylaşmak isterim. Buna göre yıllık; 3 milyon kombi üretimi, 1 milyon split klima üretimi, 15 milyon metre radyatör üretimi, 50 bin kazan üretimi ve 1,5 milyon eşanjör üretimimiz mevcut.
Türk iklimlendirme sektörünün ön plana çıktığı hususlar arasında ise kaliteli ve enerji etkin ürün, müşteri ve çözüm odaklı servis ağı, rekabetçi fiyatlar, hızlı teslimat, esnek üretim kabiliyeti ile her türlü talebe hızlı cevap verebilme gücü, bilgi birikimi yüksek, donanımlı iş gücü yer alıyor.
Tüm trendleri genel bir perspektifte değerlendirdiğimizde ise sektörün küresel pazardaki konumunda belirleyici bir rol oynadığını görüyoruz. Yeni pazarlara açılma çabaları, artan ihracat hacmi ve çeşitlenen ürün portföyü Türkiye'nin küresel pazardaki konumunu ve rekabet gücünü artırıyor. İthalat trendleri, Türkiye iklimlendirme sektörünün uluslararası ticaretteki entegrasyonunu ve teknolojik gelişimini etkiliyor. Yüksek teknoloji ithalatı, sektördeki firmaların rekabet avantajını artırıyor ve ürün kalitesini yükseltiyor.
“Yılın ilk çeyreğinde olmamıza rağmen 1,8 milyar dolar ihracat gerçekleştirdik”
2024 yılının ilk çeyreğini geride bıraktık. 2024 yılının ilk çeyreği ihracat noktasında nasıl geçti? 2024 yılı hedeflerinizden, eğitim çalışmalarınızdan, organizasyonlarınızdan ve hayata geçirmeyi planladığınız projelerinizden bahseder misiniz?
2024 yılına oldukça hızlı başladık. Henüz yılın ilk çeyreğinde olmamıza rağmen 1,8 milyar dolar ihracat gerçekleştirdik. Tüm alt ürün gruplarında da ihracat oranlarını artıran sektörümüz, geçtiğimiz yıl Türkiye ortalamasının çok üzerinde kilogram değerine ulaştı. Bu veri, iklimlendirme sektörünün Türkiye ihracatına ve dolayısıyla ülke markasına katabileceği potansiyel gücü gösteriyor. İklimlendirme sektörünün tek ve koordinatör ihracatçıları birliği olarak önümüzdeki süreçte de birçok ulusal ve uluslararası etkinliğe katılım sağlayacağız.
En büyük ihracat rotamızı AB ülkeleri olarak belirledik. Bu noktada Avrupa’yı saran yeşil dönüşüm konusu da yakın markajımızda yer alıyor.
Sektör olarak enerji verimliliği yüksek, doğayı ve insanı koruyan cihazlar ile iklim ve havaya yönelik birçok sektör faaliyetini etkin bir şekilde yönettiğimizi ve sürdürülebilirlik konusuna iyi bir şekilde adapte olduğumuzu düşünüyoruz.
Bu gelişmeler doğrultusunda iklimlendirme sektörü firmalarımızla Avrupa’daki mevcut pazarımızı korumak için ürünlerimizi ekodizayn kriterlerine uygun hale getirecek şekilde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Mevcut ihracat potansiyelimizin de üzerine çıkmayı ve yılın sonuna geldiğimizde yüzde 8’lik büyümeye ulaşmayı hedefliyoruz.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mıdır?
İSİB olarak ülkemizin iklimlendirme sektöründeki marka değerini yükseltmek, uluslararası arenada daha güçlü bir şekilde söz sahibi olmasını sağlamak, AR-GE ve inovasyonda rekabetçi bir ekosistem yaratarak yeşil dönüşüme uygun ürün portföyünün zenginleşmesine katkıda bulunmak için çalışmaya artan bir ivmeyle devam edeceğiz.