İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 10 ilimizi etkileyerek büyük kayıplara yol açan depremlerle ilgili açıklamalarda bulundu.
İZODER Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7.7 ve ardından gelen Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğündeki 10 ilimizi birden etkileyen depremler nedeniyle bir açıklama yaptı. Eruslu, “Depremler nedeniyle büyük acılar yaşadık ve maalesef yaşamaya devam ediyoruz. Tüm Türkiye’yi derinden üzen son deprem, güvenli yapılaşmanın ne kadar önemli olduğunu hepimize tekrar hatırlattı. Başta bölgedeki vatandaşlarımız olmak üzere tüm ülkemize geçmiş olsun. Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara ise acil şifalar diliyorum.” dedi. “Depremlerin olmasını önleyemezdik ancak binaların yıkılmasını önleyebilirdik” diyen Eruslu şunları söyledi: “Ülkemizdeki mevcut binaların depreme dayanıklılığı konusunda taşıdığımız endişede haklı çıktığımızı üzülerek görüyoruz. Bir an önce mevcut bina stokumuz incelenerek; yeterli dayanıma sahip olan güvenli binalar, güçlendirilerek güvenli hale getirilebilecek binalar ve güvenli olmayan binalar tespit edilmelidir. Güvenli olmayan binalar bir an önce kentsel dönüşüme tabi tutulmalı ve yeniden inşa edilmelidir. Yeni binalarımızı ülkemizin deprem gerçeğini göz önünde bulundurarak, zemine uygun, kaliteli malzemelerle mevzuatlara uygun olarak projelendirerek inşa etmeli ve inşa ettiğimiz bu binaları su yalıtımıyla korozyona karşı korumalıyız. Binaların en büyük düşmanı olan korozyona karşı bir kalkan görevi gören su yalıtımının, binaların tasarlandığı dayanımın muhafaza edilmesi noktasında hayati öneme sahip olduğunu unutmamalıyız.”
“Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktası, suya karşı olan hassasiyeti…”
Türkiye’deki yapı stokunun ağırlıklı olarak betonarme yapılardan oluştuğunu ifade eden İZODER Başkanı Emrullah Eruslu şunları söyledi: “Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalarından birini suya karşı olan hassasiyeti oluşturuyor. Yağmur, kar, yeraltı suları, zeminde yer alan nem, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları, binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar sürekli olarak suya maruz kalabiliyor. Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde ısı ve su yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor. Çok kıymetli Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun araştırmasına göre; suya maruz kalan bir donatının, 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini ortaya koyuyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. Hatırlayacağınız gibi 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti. Korozyon, işte bu kadar kritik bir konu.”
“İstanbul’da olası depremde 194 bin binanın hasar göreceği tahmin ediliyor”
“7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 17’sinin (yaklaşık 194 bin bina) orta ve üstü seviyede hasar göreceği tahmin ediliyor” diyen Emrullah Eruslu; “İzmir Seferihisar açıklarında meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremden 10 gün önce 20 Ekim 2020 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanan “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi” raporunda yer alan sonuçlar, durumun ciddiyetini ortaya koyuyor: 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 26’sının hafif, yüzde 13’ünün orta, yüzde 3’ünün ağır ve yüzde 1’inin çok ağır hasar görmesi bekleniyor. Senaryo depreminde Ağır ve çok ağır hasarlı binaların aldıkları deprem hasarı onarılamayacak boyutta olmakta ve bu hasar seviyelerindeki binaların yıkılıp tekrar yapılması gereği ortaya çıkıyor. Öte yandan orta hasarlı binaların da onarım yerine yıkılıp yeniden inşasının çoğunlukla daha uygun olduğu belirtiliyor” şeklinde konuşmasına devam etti.
Binaların deprem gibi yıkıcı etkenler karşısında ayakta kalabilmesi için hayati öneme sahip olan Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin sadece 5 yıl önce yürürlüğe girdiğini hatırlatan Eruslu, açıklamalarına şöyle devam etti; “Yeni inşa edilecek tüm binaların, su yalıtımı ile korunması büyük önem taşıyor. Doğru yapılmış su yalıtımı ile suyun yapılara nüfuz ederek zarar vermesini önleyebiliriz. Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve halk arasında terleme olarak bilinen yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması ile binalarımızı koruyabiliriz. Bugün ülkemizde 30 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görülüyor, oysa binalarımızın ömrü en az 80-100 yıl olmalı. Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’sini oluşturuyor. Toplamda 9,8 milyon bina, 22 milyonun üzerinde konutun bulunduğu ülkemizde bu oranlar maalesef güvenli bina sayısı konusunda olmamız gereken noktadan çok uzakta olduğumuzu gösteriyor. Artık dünü değil yarını konuşmamız gerekiyor. Bundan sonra inşa edilecek her yeni binanın uzun yıllar boyunca ayakta sapasağlam durmasını sağlamalıyız. Bunun için de zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve bütün süreçlerin yine tekniğine uygun şekilde denetlenmesi gerekiyor.”
“Kiralayacağınız ya da satın alacağını evlerde mutlaka su ve ısı yalıtımı olmalı”
Yeni bir ev kiralarken veya satın alırken mutlaka ısı ve su yalıtımı olup olmadığının kontrol edilmesi gerektiğini belirten İZODER Başkanı Emrullah Eruslu; “İlk aşamada binanızın ruhsat durumunu ve tarihini sorgulayın. Ülkemizde yapı ruhsatı alabilmek için 14 Haziran 2000 tarihinden itibaren ısı yalıtımı yapılmasının, 01 Haziran 2018’den itibaren ise su yalıtımı yapılmasının zorunlu olduğunu bilerek binanın yalıtım durumunu sorgulayabilirsiniz. Binanın ara katlarındaki dış duvarlarındaki su izleri, sıva kabarıklıkları, mantar ve küf oluşumları yapıda ısı yalıtımı eksikliğini gösterir. Kiralayacağınız veya satın alacağınız konutun içini gezerken başta kuzey cepheleri olmak üzere tüm duvarlarını kontrol edin. Eğer çatı katında oturacaksanız tavanları ve tavan ve dış duvar birleşimlerindeki köşeleri aynı şekilde su izleri, sıva kabarıklıkları ve yapısal çatlak olup olmadığına bakın. Bu problemler ile karşılaşırsanız yapıda ısı yalıtımı ve/veya su yalıtımı eksikliğine işaret eder. Sadece oturacağınız daireyi kontrol etmeniz yeterli değil. Yapıya gelecek suyu uzaklaştıracak olan bir drenaj sistemi olup olmadığını sorun. Yapısal çatlakların olup olmadığı ve demirleri açığa çıkıp çıkmadığını mutlaka takip edin. Kolon kiriş gibi taşıyıcı elemanlara zarar verilmediğinden emin olun. Yapının temelinde su yalıtımı yapılıp yapılmadığını sorgulayın. Binanın bodrumunda perde duvar, kiriş ya da kolonlarda su izleri, çatlaklar, su ve nemden kaynaklanan siyah lekeler ya da pamukçuklar yapının temelinde su yalıtım problemi olduğunu gösterir. Sonradan binanın çatısına, tuvalet, banyo gibi suyun kullanıldığı ıslak hacimlerine su yalıtımı, dış cephelerine ise dıştan ısı yalıtımı yapılması mümkündür. Ancak binanın temellerine sonradan su yalıtımı yapılarak binanın suyun zararlı etkilerinden korunmasının mümkün olmadığı unutulmamalıdır” diyerek açıklamalarını bitirdi.